Merhaba Blog Dünyası! :)

Merhaba,

Şu an ilk Blog’umu yazdığım pek bir heyecanlıyım dürüst olmam gerekirse. Bu Blog’da kısaca kendimden ve Surrey’deki deneyimimden çok kısaca bahsetmek istiyorum. Sonraki Blog’larımda çok daha ayrıntılı bir şekilde farklı konulardan bahsedeceğim. İlk önce benim adım Miray Karaduman, üniversitemizin yeni Türk Ambassador’ım, umarım bloglarım hepinize aklınıza takılabilecek herhangi bir konuda yardımcı olabilir 🙂 2.sınıf BA Media Studies with Digital Media Arts okuyorum. Major/minor bir program okuduğum için ağırlıklı olarak Media Studies’den ve DMA(Digital Media Arts)’den de daha az olsa da derslerim var. İlk olarak The Univesity of Surrey İngiltere’ye Major/Minor yani Ana dal/Yan dal programını getiren ilk üniversite olduğu için Surrey’i seçmemdeki en büyük etkenlerden biri de buydu. Bir sürü değişik kombinasyonlarda major/minor programlar bu üniversitede mevcut. Bu yüzden de eğer kendinizi sırf bir bölüme adamak istemiyorsanız ve farklı bölümlerden dersler alıp ufkunuzu genişletmek isterseniz  gerçekten Surrey tam gelmeniz gereken yer. Açıkçası buraya gelmeden önce çok fazla endişe ve korkum vardı. “Ya alışamazsam?”, “Ya derslerde çok zorlanıp yapamazsam?” gibisinden kafamda binbir soru vardı. En içtenliğimle söylemem gerekirse hayatımda yaptığım en iyi tercih olduğunu anladım kısa bir süre içerisinde. En başta bir kere kampüs hayatı insana çok fazla şey katıyor ki ben daha önce full anne evinde rahatta yaşayan bir insandım. Zorlandım mı evet, evi özlüyor muyum evet, üniversiteyi Surrey’de okumaktan pişman mıyım ASLA HAYIR. Ne kadar özleseniz de, zorlansanız da asla ve asla bir saniye bile aklımdan keşke Türkiye’de okusaydım düşüncesi geçmedi.

İlk olarak yurt ortamı ve arkadaş edinme sürecimden kısaca bahsediyim. Yurda taşındığım gibi yan oda arkadaşlarımla muhabbetimiz başladı. Ben fazla çekingendim, ama asla beni geri de bıraktılar veya dışladılar gibi bir durum olmadı. Her zaman beni yapılan bütük aktivitelere dahil ettiler ve o çekingen kabuğumdan kısa bir sürede çıkmamda yurt arkadaşlarımın payı inanılmaz büyüktür ve hala bu gün hepsine bu yüzden çok minnettarım. Bizim yurdumuz 20 kişiydi ve ben 3 uluslar öğrenciden biriydim. Bundan ötürü çok korkuyordum ya beni kabul etmezlerse diye. Ama gerçekten sırf yurt değil tanıştığım bütün İngiliz veya diğer uyruktan insanlar olsun, herkes benim geldiğim yer, kültürüm ve kısacası Türkiye ile ilgili çok meraklılardı. Bu durum her zaman aslında bir “conversation starter” görevi gördü. Çünkü bazı insanlar hayatlarından hiç bir Türk’le tanışmamış olabildikleri için her zaman ekstradan bir ilgi gördüğümü söyleyebilirim. Bazen çok komik sorularla da karşılaşsanız insanların sizin geldiğiniz yer ile ilgili bu kadar ilgi göstermeleri çok güzel bir duygu. Örnek vermem gerekirse şu an en yakın arkadaşlarımdan olan bir İngiliz arkadaşım bana ilk tanıştığımız zamanlarda “Türkiye’de Arapça mı konuşuluyor?” gibi bir soru yöneltmişti ve Türkçe diye bir dil olduğunu duyunca baya şaşırmıştı, ayıptır söylemesi insanın o an YUH diyesi gelse de şu an kendisi ne zaman beni görse o sempatik İngiliz aksanı ile bana Türkçe bir şekilde “Merhaba” der. Bir kaç kelime de kendisine öğrettim zaten ve pekte çok meraklı açıkçası. İşte böyle durumlarla sizinde karşılazmanız çok muhtemel amma velakin gerçekten mesela Türkçe diye bir dil olduğunu bilmemekten şuan yaklaşık 20-25 Türkçe kelime bilmesi onun gösterdiği ilgiden ve meraktan geliyor. Genel olarak o kadar rahattan bir yurt hayatına geçmek beni çok zorlayan ama aynı zamanda başıma gelen en güzel şeylerden biri diyebilirim özellikle de edindiğim arkadaşlıklar ve hayat deneyimlerinden dolayı.

Yurt, buradaki insanlar vs ilgili ileride çok daha ayrıntılı bir blog postlarımum olucak bu yüzden bu blogumda çokta derin bir fikir alamazsanız hiç dert etmeyin her şeyi en derin ayrıntınsına kadar elimden gelebildiği kadar anlatacağım. Özellikle de keşke ben de bunları gelmeden önce bilseydim diye düşündüğüm şeyleri paylaşmak istiyorum sizlerle. Bu yüzden bu blogları düzenli bir şekilde devam ederseniz, aklınızda en ufak bir soru işareti kalmayacağına eminim. Eğer ki kalırsa zaten her zaman bize e-mail atabilirsiniz çekinmeden ve her türlü soru, endişe, merak duyduğunuz şeyleri yanıtlamaya hazırım. Zaten genel olarak benim bir International Student Ambassador olarak yaptığım işten bahsetmem gerekirse, düzenli olarak blog postları yazmak, aday Türk öğrenci ve ailelerinden gelen her türlü e-mailleri yanıtlamak, Open Day’lere ve Campus Tour’lara katılıp yardımcı olmak gibi kısaca sıralayabiliriz. Bu işi neden seçtin derseniz, hem CV’mde gerçekten güzel durucak bir görev, hem gerçekten üniversitemi çok sevdiğim için buradaki Türk öğrencilerin temsilcisi görevinde olup, hem de aday bütün Türk öğrencilere yardımcı olabilme fırsatı gerçekten çok cazip geldi. Ve tabiki insanın kendi parasını kazanması da çok güzel bir duygu. Bu yüzden bana bu fırsat verildiği için çok mutluyum. Bu yüzden umarım bunu okuyan kişilere üniversitemiz ve Guildford hayatımla ilgili yardımcı olabilirim.

Bu seferki blog postumu kısa tutuyorum maalesef bu yüzden sizden küçüçük bir özür diliyorum. Ama gerçekten ileride sizlerle paylaşmak istediğim çok fazla şey var ve herhangi bir konuya burda başlasam sonu bitmezdi. Bu yüzden her konuya ayrı ayrı blog postları yazacağım. Dediğim gibi her türlü sorunuzun cevabını bize e-mail atarak alabilirsiniz. İleri de İngilizce de postlar yazmayı düşünüyorum ama tabiki okuyucu rahatlığı bakımından genel olarak Türkçe yazacağım. Şimdilik hoşçakalın ve kendinize çok iyi bakın 🙂