Herkese merhaba! Uzun bir süre düşündükten sonra bu hafta bir Türk ve Sosyoloji öğrencisi olarak kültürel farklılık ve benzerliklerden bahsetmeye karar verdim. Geçen hafta da dediğim gibi bu benim en ilginç maceram ve tadını çıkarmaya çalışıyorum, çoğunlukla yemeklerle. Dersler ve topluluklarla geçirdiğim zamanın yanında toplum içinde küçük sosyal deneyler yapmak en çok sevdiğim şeylerden bir tanesi… Sonuçta bir Sosyoloji öğrencisiyim, benden başka ne beklenilebilir ki?
Guildford’a ilk geldiğimde belki de en çok bocaladığım nokta sokakta birini işlerken görünce ‘kolay gelsin’ demeye çalışmamdı. Yanlışsam beni uyarın ama bildiğim kadarıyla bunun ingilizcede bir karşılığı yok. Bende bunu kabaca ‘May the job be easy on you’ diye değiştirmeye karar verdim. Amatörce, biliyorum ama çok eğlenceli bir deney. İlk deneğim ilk senemde mutfağı temizleyen, haftanın belli günlerinde gördüğüm ve kısa zamanda mutfakta kahvaltı yaparken sohbet ettiğim abla ile oldu. Ona ‘May the job be easy on you’ dediğim zaman önce bocaladı, sonra zoraki bir gülümseme yüzünde belirdi. Sanırım bir iltifat mı yoksa hakaret mi ettiğimi anlamadı… Sonra ona ne demek istediğimi, geldiğim küçük Akdeniz kasabasında bunu sürekli dediğimi ve bunun bir gelenek olduğunu söyleyince gülümseyip teşekkür etti. Böyle anlar bana burada sadece bir öğrenci değil ayni zamanda belli bir dereceye kadar bir toplum araştırmacısı olduğumu hatırlatıyor. Başka bir ülkeden olan abla ile yaptığım deneyde anladım ki farklı kültürlerin birbirlerine verebileceği birçok ders var. Küçük sosyal deneyler ve gözlemlerle hem insanlardan öğrenebilir, hem de öğretebilirmişim. Tamam belki de bazılarınız bu deneyi çok saçma bulacak ama Sosyoloji öğrencisi olarak ilginç deneyler yapmak gerçekten çok normal… İnternet’de ‘Social Breaching Experiment’ başlıklı videolar ve ‘ethnomethodology’ okulunu arayın… Masanın altında yemek yemekten, insanların yüzlerine kapı kapatmaya kadar birçok şey karşınıza çıkabilir.
Türk olmanın belki de en güzel noktalarından biri yemek ve içecekleridir. Sizleri bilmem ama benim geldiğim yerde kebablar, lokmalar, fırında katmerler, fırın kebapları, macunlar gibi bir sürü enfes yiyecekler var. İklimden dolayı yetişen meyvelerden yapılan içecekleri de unutmamak gerek ama belki de dünyaca tanınan en meşhus Türk yemeği kebabdır. ‘Turkish Kebab’ ve ‘Doner Kebab’ (insanların döner demelerine alışmam için bayağı zaman gerekti) İngiltere’de bayağı yeniliyor (Kampüs’ün içerisinde bu tarz kebaplar yapan bir yer de bulunuyor). Kebab, coğrafik yakınlık ve yakın tarihden dolayı Yunan, Kıbrıslı, Ermeni, Gürcü ve yakın doğu kültürlerinde de var. Biraz araştırmayla bunun sadece kebab ile sınırlı olmadığının farkına vardım. Elini tutup öpmek istediğim Perşembe günleri okulun içinde kurulan pazarda baklava ve zeytinyağlı dolma satan bir satıcı var. Ne istediğinizi ve nereye bakmanız gerektiğini bilince istediğiniz şeyleri bulmak bayağı kolay oluyor. Biraz etrafa bakınca Guildford’da birçok yerde geldiğim yöreninkilere benzer birçok lezzet bulmam çok kolay oldu. Yakın bir günde bunları da sizlere aktarmayı hedefliyorum. Bunların yanında yaşadığım yerde bulamayacağım Asya, batı Avrupa ve Afrika lezzetleri de bulmak çok kolay. İnsanın etrafındakileri farketmesi biraz zaman alabiliyor ama gözlerini açtığı zaman önümüzdeki olanakları kaçırmak çok zor…
İngiltere’de sosyoloji okumak bu açıdan bana çok şey kattı. Kültür ve toplum gibi ilginç konuları tartışırken bilmediğim kültürlerle iç içe olmak bana kendi kültürümü daha iyi anlamama ve kültürün ne olabileceğini kavramama yardım etti. Bu haftalık benden bu kadar, gelecek hafta görüşürüz!